Bulutlar yürüyor, yolcu yürüyor, zaman yürüyordu. Yürüyenin yanından geçtiği ağaçlar uyuyor, karların altına saklanmış buzlu kayalar duruyor, tabiat onu seyrediyordu. Tabiatın hâlinden, kuşların dilinden anlasaydı Süleyman misali, sessizliklerinin ardındaki fısıltılarını duyacaktı her birinin. Kendi lisanlarıyla ona: “Dur, gitme! Dön, geldiğin hasret otağına. Vuslatın kedere götürüyor seni, kederin kaderin olmasın...!” dediklerini işitecekti. Mahir sessiz çığlıklar arasında yürüyordu. Kurumuş çalıların, canını toprağa gömerek tekrar canlanmak için baharı bekleyen söğüt ve kavak ağaçlarının, birbirine tutunamayıp devrilmiş çakıl taşlarının, sabahı bekleyen kör pencerelerin, geceye sur olmuş mahrem kapıların önünden geçerek haneisaadetine, vuslat kapısına vardı.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.