Sinan Demir’i tanıdığım günden beri gördüğüm tek şey bir şeyler üretmek için
n
koşturan, fırsatlar yaratan, çabalayan bir enerjiye sahip oluşudur.
n
Bazen bir tiyatro oyunu yazarken görürüm onu, bazen bir tiyatro oyununa
n
hazırlanırken. Öyle böyle değil, başrol oynayacakken hem de…
n
Bazen çıkaracağı online dergi için ekip kurarken, bazen kitap yazarken.
n
Ama ille de okurken görürüm onu.
n
Tolstoy’u, Çehov’u görürüm sözlerinin arasında. En çok da Ahmed Arif’i.
n
Şimdi de işçiliğe soyunmuş Sinan. Kendi tabiri ile “şiir işçiliği” ne. Ne iyi ki
n
“Hıçkırık Defteri” nin içinde tek bir arabesk nida, tek bir salya sümük yok.
n
Körkütük sarhoş olup, kitaplara sığınılası aşk acıları var. Günaha bulaşan “güya”
n
tanrılaşmalar var. Aslında şiir olmaya çalışan “sarı” ya çalmış bir şair var.
n
Çok değil, henüz ikinci kitabında kendi sesini bulmuş bir rengârenk ahenk var.
n
Dibine kadar sevdaya bulanan ve en acımasız terkedilişleri yüreğinde
n
barındıran; Çehov’dan ve Ahmed Arif’ten sıyrılabilmiş bir “âşık” var.
n
Defteri açtığınızda Güz Notları tutan gürül gürül bahara durmuş bir Sinan Demir
n
var.
n
Cem Düzova
n
n
(Tanıtım Bülteninden)
n
n