Selim İleri’den dorukta bir dil ve anlatış şöleni: Kapkara alayın eşliğinde ölümsüzlük!
n
Hazin bir azap günü, yine sonbaharda, üzüntüler cümleleri parçalıyor. Hayat bir yanıltı. Uzak, her şey çok uzak!
n
Bebek’teki üçüz yalı, Çamlıca’daki bülbül yuvası köşk, Maçka Palas’ta salon-salamanje…
n
Ulu Şair nereye adım atsa; her köşeden üstüne üstüne gelen Samipaşazâde Sezai’ler, Namık Kemal’ler, Halid Ziya’lar, II. Abdülhamid’ler, Abdülmecid Efendi’ler, Ahmed Hâşim’ler, Nurullah Ataç’lar, ötekiler! Bir ihtiyarın dehşetengiz akşamı başlıyor.
n
Kumkuma, sevilmek, unutulmamak isteyen Şair-i Âzam’ın haykırış metni:“Şimdiki yirmi birinci asrımızda tekrar ziyaret edeyim dedim, hiç değilse mâzinin hatıralarına. Kendimi tanıttımsa da tanıyanım çıkmadı; fakat yaşlı adamın, yorgun, bastonuyla bile yürüyemeyen, ricasını kırmadılar. Köşkü bomboş buldum! O muhteşem âvizeler, ışıl ışıl aynalar, duvarların ruhsuzluğunu örten o caanım tablolar yok olmuş! Geriye ölüm kalmış, köşkün de ölümü. Köşk ölüsünden yıkılıp giderek kaçtım…”
n
“Yapılacak hiçbir şey yok. Elem hiçbir şekilde engellenemez. Akşam ruha sızı verdi.
n
Elden bir şey gelmez.”
n
(Tanıtım Bülteninden)
n