Bir kitabı bitirmiş olmanın en zor yanı, kitabın çağrısına kayıtsız kalmaktır. Her kitap çağırır çünkü. Çağrılan yere erinmek, erlikten sayılmasa gerek. Girmeye cesareti olmayanın kapı eşiğinde beklemesinde ne hikmet ola ki? Mademki kulak kabarttık, öyleyse dinlemek ve duyduklarımıza bir kıymet vermek gerekir. İrfanına muhtaç olduğumuz Anadolu'muzda güzel bir laf vardır. "Yediğin içtiğin senin olsun, sen gördüklerini anlat!" derler. Okuduğumuz kitaplara dair de gördüklerimizi anlatmak aynı irfanın gereği olsa gerek.
Şüphesiz her yazar çağının tanığıdır ancak bakmakla görmek arasındaki derin fark tanık olmakla tanımak arasında da vardır. Tanımak, tanık olunan şeyin zihnen kavranmasıdır. Şayet bir yazar, içinde bulunduğu çağa tanık olmakla birlikte o çağı tanımamışsa çağa dair söyledikleri yüzeysel görüntülerden ibaret kalır. Tanıklıktan tanımaya geçmek ise büyük resme çok daha yukarıdan bakabilmek için yükselmeyi, resmin aslına nüfuz edebilmek için derinlere inmeyi gerektirir.
Hiçbir edebî metin yoktur ki yazıldığı dönemin zihniyetinden üzerine düşen payı almasın. Yazar ve şairler, devirlerinin sosyal, siyasal, askerî vb. olaylarını; dini inanışları, ideolojik tutumları ve ahlaki bakışlarına göre metinlerinde işlerler. Burada yazar ve şairlerden beklenen esas ölçüt tutarlılıktır. Günübirlik siyasi çekişmeler içinde tutum değiştiren kalemlerin kalıcı olması mümkün olmaz.
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.