Köyümüze yağmur yağmıyordu. Başka yerlerin yağmuru büyüyüp köyümüze sel oluyordu. Çölü basan sel, derdi köyün ho- cası yaşadığımız felakete. Çöl, yani suyun olmadığı yer; yağmurun değil. Bizim köyümüzde su vardı oysa. Üstelik yollarından çamur eksik olmazdı. Ağaçlar gür fakat dudaklar kuru; çünkü su, içilemeyecek hâle gelirdi baskınlar yüzünden. Hastalıklar bitmek bilmezdi. Bir sene haset, diğer sene kin, bazen cimrilik, bazense öfke... Ruhlarını hasta ederdi içenlerin. Yine de suyu içerlerdi; pisliğine aldırmadan ya da kendilerince arıtarak. Develerin değil atların suyu adam boyu sıçratarak koştuğu, çocuk- ların yüzme bildiği bir çöl. Suyun varlığı da yokluğu da çöl!
Yeraltı Bulutları dünyanın eziyetli sıcağına; yürüyen, öksüren, selamlaşan sesleriyle bir gölgelik inşa ediyor satır satır. Gemi- siz çöllerde kurulan tılsımlı cümleler… “Ne de olsa insan bir gün tamamlanacak.”
(Tanıtım Bülteninden)
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.