“Deddeeeee! Ivvvvvv… Hızıııır!… Ivvvvv… Bilgeeee! Ivvvvv… İmdaaat!”
n
“Ahh, zavallı! Uzat elini oğul. Uzat şöyle, uzat uzat. Ha gayret… İşte oldu!”
n
“Ivvvvv... Dedde'm! Hızır'ım! Bilge'm! Sizi hiç değil, Ulu Tanrı'm gönderdi!”
n
“Büyük bir kâbus yaşadın oğul, geçmiş olsun! Gel. Uzan. Nefeslen…”
n
“Şükür size ey yüce varlık, şükür! Sizi gönderen Yüce Tanrı'ma da gönül dolusu şükür!”
n
“Anımsa oğul, senin yıllardır düşlediğin, devasa bir ukden yok muydu?”
n
“Aaa!" diye bir çığlık attım, içimdeki o tutsağımı anımsayıverdim. Heyecanla Hızır'ımın yüzüne baktım: "Vardı efendim, hem de nasıl? Ülkemin doğası küskün! İnsanı mutsuz! Devletimse, of of of!”
n
"Gözün aydın, emeline kavuştun! Savaşı kazandın oğul, gazan mübarek olsun!"
n
“Ya siz? Her şey sizin buyruğunuzla oldu. Şükranlarımız size efendim.”
n
“Ah, elleri öpülesi Yüce Bilge'm. Şükürler olsun size!”
n
“Yoo! O kadar yüceltme beni oğul; yücelerin de yücesi var! Ben sadece...”
n
“Siz ki, tükenen cana can, yaşama umut oldunuz. Ne kadar minnettarım bir bilseniz...”
n
“Yaşam gariptir, hatta sır küpüdür oğul; umutsuzluklar bile umut doğurur."
n
“Elbette sizin gibi ulu bir Bilge'yle… Hele o üç sihirli sözcüğünüz: D-d-d?”
n
Bilge'm, hoş bir tebessümle, başat gizlerinin en önemlisine dikkatimi çekti: "Oğul, 'Vicdan sandığı' ne harikalar yaratmış! Görüyorsun değil mi?”
n
"Tabii ki sayenizde Bilge'm: Yurttaşımız benliğine, ülkemiz kimliğine, mahşeri vicdanlarsa özgürlüğüne kavuşmuş. Onur sizin efendim!”
n
(Tanıtım Bülteninden)